Pazartesi, Temmuz 30, 2007
Domates Soslu Kaparili Makarna
Malzeme:
* Yumurtasız makarna
* domates sosu (sos tariflerinde var)
* kapari
* deniz tuzu
Hazırlanışı:
* İçine deniz tuzu atılmış su kaynatılır ve makarnalar pişirilir.
* Makarnalar sudan geçirildikten sonra tencereye domates sosu konur ve biraz ısıtıldıktan sonra pişmiş olan makarnalar içine eklenir ve karıştırılır.
* Makarnalar 2 dakika daha pişirilip tencereden alınır.
* Makarnaların üzerine kapari konup servis yapılır.
Benim Tavsiyem:
* Makarnaları biraz diri pişirmekte fayda var. ne yazık ki Türkiye'de makarna çok haşlanıyor ve tüm özelliğini yitiriyor. Paketin üzerinde yazandan 2 dakika daha az pişirin, çünkü sosla da pişmeye devam edecek makarnanız.
AFİYET OLSUN!
Ekmek Pizzası
Malzeme:
* Esmer ekmek dilimi
* domates sosu (ya da püresi)
* zeytinyağı
* kekik
* tofu
* mantar, biber, zeytin, kapari vs
Hazırlanışı:
* Ekmek diliminin üstüne domates sosu ya da püresi sürülür, biraz zeytinyağı da gezdirilir.
* Daha önceden 230 dereceye ayarlanmış ve ısıtılmış fırında beş dakika fırınlanır.
* Üzerine damak zevkine uygun herşey yerleştirilir. (Örnek: tofu, biber, mantar, zeytin, kapari vs)
*Beş dakika daha fırınlanır. Fırından çıkartmadan önce üzerinde biraz zeytinyağı gezdirilir.
Neden Bu Tarif?
İnanılmaz kolay ve çabuk. Bir de pizzadan bile lezzetli. Ayrıca bütün bir pizzayı yeme zahmeti de yok.
Benim Tavsiyem:
* Ben kendi uydurduğum domates sosuma bayılıyorum ve hep onu kullanıyorum. Size de tavsiye ederim. Tam bir pizza sosu gerçekten. Sos tarifi blogda var.
AFİYET OLSUN!
Cumartesi, Temmuz 28, 2007
Pazılı Börek
Malzeme:
* 2 yufka
* 5-6 yaprak pazı
* 1 soğan
* zeytinyağı
* sıvı yağ
* soda
* tuz
* biber
* kırmızı pul ya da toz biber
Hazırlanışı:
* Soğanlar piyaz doğranır. Bir tavada biraz sıvı yağda pembeleştirilir.
* 5-6 yaprak pazı iyice yıkanır, saplarının çok kalın olan bölümleri atılır, yapraklar saplarıyla 2-3 parmak eninde kesilir. Pazı tavadaki soğana katılır.
* Pazı soğanlarla biraz çevrilir. Tuz, biber ve kırmızı biber katılır, biraz daha çevrilip ateşten alınır.
* Böreğin yapılacağı tepsi yağlanır ve tepsiye bir yufka kenarları dışarıda kalmak üzere yayılır. İkinci yufka büyükçe parçalara ayırılır ve yufkanın üzerine bir kat olarak konur. Tavadaki pazı soğan karışımı konur yufkanın üstüne. Biraz soda dökülür. Bunun da üzeri paçavra yufkalarla örtülür ve pazı soğanın geri kalanı konur. Gene biraz soda dökülür ve üzeri kalan paçavra yufkalarla örtülür.
* Kenardan taşan yufka tepsinin üstüne getirilip börek kapatılır. Üzerine bir fırçayla zeytinyağı sürülür ve kırmızı pul ya da toz biber konur ve daha önceden 175 derecede ısıtılmış olan fırında 45 - 50 dakika kadar pişirilir.
Benim Tavsiyem:
* Pazıyı soğanla tavada çevirirken hem kendi suyunu salar hem de yağ kalır. Bu nedenle böreği yaparken herhangi bir safhada içine sıvı yağ katmıyorum. Ama üstüne koyulursa hem yanmasını önler hem de çıtır çıtır yapar.
* Soda ise bildiğimiz içme sodası. Bu da böreğin kabarmasını sağladığı gibi bayağı da lezzet veriyor.
AFİYET OLSUN!
Cuma, Temmuz 27, 2007
İstanbullu Fava
Çok sevgili arkadaşım Sema Temizkan'ın www.istanbulburda.com sitesindeki köşesinde çıkan yazısını onun da anlayışına sığınarak buraya aktarıyorum. Kendisi 'Bizanslı Yemekler' adlı muhteşemkitabın da yazarı olup şu sıralar reçel kitabını çıkartmakla uğraşıyor.
İSTANBULLU FAVA
Oğuz Amca’nın anısına…
Bir deniz kenti olan İstanbul’da, bizim gençlik dönemimizde; başka kentlere tatile gitme diye bir adet yoktu. Çünkü denizle iç içe yaşamayı bilirdi İstanbullular… Şimdi de, çok yakında olan denizimizi, kent soylular olarak hayatımızdan uzaklaştırmayı başardık. Artık günümüzde bir sürü paralar harcayarak başka denizleri istila etmeye gidiyoruz…
Benimde, çoğu kişiye anlattığımda, masal gibi gelen, İstanbul’da, denize girme maceralarının yanı sıra, bahçesine sofra kurulan evlerin, yaşanmış öyküleri de git gide, masala dönüşüyor…
Bizim evden, (Beyoğlu Mısır Apartmanı) Bakırköy’e; kocaman bir bahçesi olan teyzemin, evine gitmenin planları, uzak diyarlara gitmenin heyecanı içinde yapılırdı. Hısım ve akrabalarla, Sirkeci Tren Garında buluşulur, Bakırköy istasyonuna kadar süren yolculuksa, uzak diyarlara yapılan seyahat coşkusunda geçerdi. Gündüzleri Florya plajında yaşanan deniz sefası, yerini akşamları, teyzemin bahçesine kurulan sofraya bırakırdı. Bir sürü mezenin yanı sıra, teyzemin bahçesinden toplanan dereotu ile yapılan favanın lezzetine nasıl methiyeler oluşturmalı acaba? O günlerden fava konusunda en fazla aklımda kalan durum ise, bizim ailede ki hanımların, kıvamını oluşturmak konusunda duydukları kaygıydı… Çocukluğunda yaz aylarında tatilini, Selanik’te ki, bakla tarlalarına dadanan kargaları kovarak geçirdiği anlatılan Atatürk’te, favayı sever, içki sofrasında olmasını arzu edermiş. Favanın ana malzemesi olan bakla, geçmişi çok eskilere uzanan bir bitki… Murat Belge’nin “Tarih Boyunca yemek Kültürü” kitabında, Troya kazılarında da çıkan baklanın; İsa’dan önce yedi ila on bin yıl öncesinden beri bilindiğini yazar. Yine, Muhammed bin Mahmut Şirvani’nin “15. Yüz yıl Osmanlı Mutfağı” kitabında verdiği; “Bakla aşı” tarifinde, astıma iyi geldiğini, vücuttaki tutukluklara, cinsel problemi olanlara çok faydalı olduğu yazılıdır. Roma İmparatorluğu Döneminin, önemli ürünlerinden olan bakla, Latincede “faba” diye geçer…
Tüm baklagillerde olduğu gibi kansere yakalanma riskini azaltmada büyük rol oynayan bakla, kan şekerini düzenleyici olarak ta faydalıdır. Yalnız bu kadar yararlı olan bu antik bitki, bazı duyarlı olan bünyelerde, “bakla zehirlenmesi” denilen “favizm”e de yol açabilir. Çok küçük çocuklara da yedirilmesi tavsiye edilmediği söylenir.
İstanbul keyif sofralarının baş mezelerinden olan favayı, 2004 yılında kaybettiğimiz, babamın, amcamın yakın arkadaşı ve benimde doğal olarak amcalarımdan biri olan, rahmetli “Oğuz Aral” da çok sever, ablasının çok güzel pişirdiğini söylerdi. Her fava yapışımda Oğuz amcayı hüzünle hatırlarım. Beyin enfarktüsü denilen illeti atlattıktan sonra, Bodrum’a giderken, telefonda yaptığımız son konuşmada; “ Milli boksörün kızı! Döndüğümde bir fava yap getir de, anlayalım bakalım senin ellerinde, babanın elleri gibi maharetlimi?” Demişti… (28 Temmuzda, aramızdan ayrılışın, üçüncü yılını dolduruyor. Sana yapamadığım favayı, her yapışımda maharetimi sana göstermemin kaygısının heyecanı hep içimde… Bende bıraktığın bu heyecan hiç bitmeyecek! Nurlar içinde yat Oğuz Amca…)
İstanbul’da iyice hayat bulan favanın, yapılışı ise aşağıdaki tarifte ki gibidir.
Malzeme:
250 gr. Kuru bakla,
1 orta boy havuç
1 orta boy kuru soğan
3 yemek kaşığı Riviera zeytinyağı
2 adet kesme şeker
1 çorba kaşığı un
1 demet dereotu
3 yemek kaşığı sızma, zeytinyağı
2-3 diş sarımsak.
Yapılışı: Kuru baklayı yıkayın. Bir kaseye koyarak, üzerini iki parmak aşacak miktarda soğuk su ilavesiyle, bir gece evvelinden ıslatın. Ertesi gün kabarmış baklaları yine üzerini örtecek miktarda sıcak su ve bir tutam tuz ilavesiyle baklalar lapa kıvamına gelinceye kadar pişirin. Kuru soğan ve havucu rendeleyin. Riviera zeytinyağını tencereye koyun. Hafif kızdırarak içine sarımsakları ince ince doğrayarak kavurmaya başlayın. Ardından rendelenmiş soğanı havucu, unu koyarak kavurmaya devam edin. Lapa kıvamında pişen baklayı ve şekeri ilave ederek iyice karıştırın. Tuzunu kontrol ederek gerekirse tuz ilave edin. İyice ezdiğiniz baklaya ince doğradığınız dereotunu da koyarak karıştırın. Sızma zeytinyağını da ilave ederek karıştırmaya devam edin. Servis tabağına aldığınız favayı katılaşması için buzdolabında beklettikten sonra, limon dilimleriyle süsleyerek sofraya getirin.
Afiyet Olsun!
İSTANBULLU FAVA
Oğuz Amca’nın anısına…
Bir deniz kenti olan İstanbul’da, bizim gençlik dönemimizde; başka kentlere tatile gitme diye bir adet yoktu. Çünkü denizle iç içe yaşamayı bilirdi İstanbullular… Şimdi de, çok yakında olan denizimizi, kent soylular olarak hayatımızdan uzaklaştırmayı başardık. Artık günümüzde bir sürü paralar harcayarak başka denizleri istila etmeye gidiyoruz…
Benimde, çoğu kişiye anlattığımda, masal gibi gelen, İstanbul’da, denize girme maceralarının yanı sıra, bahçesine sofra kurulan evlerin, yaşanmış öyküleri de git gide, masala dönüşüyor…
Bizim evden, (Beyoğlu Mısır Apartmanı) Bakırköy’e; kocaman bir bahçesi olan teyzemin, evine gitmenin planları, uzak diyarlara gitmenin heyecanı içinde yapılırdı. Hısım ve akrabalarla, Sirkeci Tren Garında buluşulur, Bakırköy istasyonuna kadar süren yolculuksa, uzak diyarlara yapılan seyahat coşkusunda geçerdi. Gündüzleri Florya plajında yaşanan deniz sefası, yerini akşamları, teyzemin bahçesine kurulan sofraya bırakırdı. Bir sürü mezenin yanı sıra, teyzemin bahçesinden toplanan dereotu ile yapılan favanın lezzetine nasıl methiyeler oluşturmalı acaba? O günlerden fava konusunda en fazla aklımda kalan durum ise, bizim ailede ki hanımların, kıvamını oluşturmak konusunda duydukları kaygıydı… Çocukluğunda yaz aylarında tatilini, Selanik’te ki, bakla tarlalarına dadanan kargaları kovarak geçirdiği anlatılan Atatürk’te, favayı sever, içki sofrasında olmasını arzu edermiş. Favanın ana malzemesi olan bakla, geçmişi çok eskilere uzanan bir bitki… Murat Belge’nin “Tarih Boyunca yemek Kültürü” kitabında, Troya kazılarında da çıkan baklanın; İsa’dan önce yedi ila on bin yıl öncesinden beri bilindiğini yazar. Yine, Muhammed bin Mahmut Şirvani’nin “15. Yüz yıl Osmanlı Mutfağı” kitabında verdiği; “Bakla aşı” tarifinde, astıma iyi geldiğini, vücuttaki tutukluklara, cinsel problemi olanlara çok faydalı olduğu yazılıdır. Roma İmparatorluğu Döneminin, önemli ürünlerinden olan bakla, Latincede “faba” diye geçer…
Tüm baklagillerde olduğu gibi kansere yakalanma riskini azaltmada büyük rol oynayan bakla, kan şekerini düzenleyici olarak ta faydalıdır. Yalnız bu kadar yararlı olan bu antik bitki, bazı duyarlı olan bünyelerde, “bakla zehirlenmesi” denilen “favizm”e de yol açabilir. Çok küçük çocuklara da yedirilmesi tavsiye edilmediği söylenir.
İstanbul keyif sofralarının baş mezelerinden olan favayı, 2004 yılında kaybettiğimiz, babamın, amcamın yakın arkadaşı ve benimde doğal olarak amcalarımdan biri olan, rahmetli “Oğuz Aral” da çok sever, ablasının çok güzel pişirdiğini söylerdi. Her fava yapışımda Oğuz amcayı hüzünle hatırlarım. Beyin enfarktüsü denilen illeti atlattıktan sonra, Bodrum’a giderken, telefonda yaptığımız son konuşmada; “ Milli boksörün kızı! Döndüğümde bir fava yap getir de, anlayalım bakalım senin ellerinde, babanın elleri gibi maharetlimi?” Demişti… (28 Temmuzda, aramızdan ayrılışın, üçüncü yılını dolduruyor. Sana yapamadığım favayı, her yapışımda maharetimi sana göstermemin kaygısının heyecanı hep içimde… Bende bıraktığın bu heyecan hiç bitmeyecek! Nurlar içinde yat Oğuz Amca…)
İstanbul’da iyice hayat bulan favanın, yapılışı ise aşağıdaki tarifte ki gibidir.
Malzeme:
250 gr. Kuru bakla,
1 orta boy havuç
1 orta boy kuru soğan
3 yemek kaşığı Riviera zeytinyağı
2 adet kesme şeker
1 çorba kaşığı un
1 demet dereotu
3 yemek kaşığı sızma, zeytinyağı
2-3 diş sarımsak.
Yapılışı: Kuru baklayı yıkayın. Bir kaseye koyarak, üzerini iki parmak aşacak miktarda soğuk su ilavesiyle, bir gece evvelinden ıslatın. Ertesi gün kabarmış baklaları yine üzerini örtecek miktarda sıcak su ve bir tutam tuz ilavesiyle baklalar lapa kıvamına gelinceye kadar pişirin. Kuru soğan ve havucu rendeleyin. Riviera zeytinyağını tencereye koyun. Hafif kızdırarak içine sarımsakları ince ince doğrayarak kavurmaya başlayın. Ardından rendelenmiş soğanı havucu, unu koyarak kavurmaya devam edin. Lapa kıvamında pişen baklayı ve şekeri ilave ederek iyice karıştırın. Tuzunu kontrol ederek gerekirse tuz ilave edin. İyice ezdiğiniz baklaya ince doğradığınız dereotunu da koyarak karıştırın. Sızma zeytinyağını da ilave ederek karıştırmaya devam edin. Servis tabağına aldığınız favayı katılaşması için buzdolabında beklettikten sonra, limon dilimleriyle süsleyerek sofraya getirin.
Afiyet Olsun!
Salı, Temmuz 24, 2007
Mercimek Köftesi
Malzeme:
* 1 su bardağı kırmızı mercimek
* 2/3 su bardağı ince bulgur
* 1 yemek kaşığı domates ve biber salçası karışımı
* zeytinyağı
* 1 limon
* 1/2 demet maydanoz
* 3-4 yeşil soğan
* 2 diş sarımsak
* tuz
* karabiber
* kırmızı toz biber
* kimyon
Hazırlanışı:
* Mercimekler ayıklanıp yıkanır. Üzerini biraz geçecek kadar suyla suyunu çekip iyice yumuşayana kadar haşlanır.
* Ocaktan alınıp bulgur üzerine aklenir, tencerenin kapağı kapatılır, böylece bulgurun şişmesi sağlanır. Yarım saat beklenir.
* Yeşil soğan, maydanoz ve dereotu temizlenip kıyılır.
* Soğan yağda hafif sarartılır. Salça ilave edilip birkeç kez karıştırdıktan sonra mercimekli bulgura katılır.
* Tuz, karabiber, kimyon ve kırmızı toz biber eklenip yoğurulur.
* En son taze soğan, maydanoz ve dereotu katılıp karıştırılır.
* Küçük parçalara ayırıp avuç içinde sıkarak şekil verilir.
* Arzu edilirse marul yapraklarıyla servis yapılır.
AFİYET OLSUN!
Fava
Malzeme:
* 500 gr kuru bakla
* zeytinyağı
* 1 soğan
* 1 demet dereotu
* 1 limonun suyu
* tuz
Hazırlanışı:
* Kuru bakla bir gece önceden ıslatılır.
* Soğan soyulur ve kıyılır. Dereotu temizlenir ve kıyılır.
* Zeytinyağı tencerede ısıtılıp soğan pembeleştirilir. Tuz, 3-4 bardak su, süzülmüş baklalar eklenir ve baklalar yumuşayıncaya kadar pişirilir.
* Ocaktan almadan hmen önce dereotunun yarısı eklenir.
* Baklalar kaşıkla ezilerek servis tabağına alınır.
* Soğuduktan sonra 1 limonun suyu eklenip yedirilir.
* kalan dereotu ile üstü süslenir.
Benim Tavsiyem:
Bu tarif oldukça fazla bir miktar çıkartır. Mutlaka buzdolabında saklanıp iyice soğuduktan sonra servis yapılmalı. Çok lezzetli ve güzel bir meze.
AFİYET OLSUN!
Pazar, Temmuz 15, 2007
Fırında Patates
Malzeme:
* Patates
* Biberiye
* Sarımsak
* Deniz tuzu
* Zeytinyağı
Hazırlanışı:
* Patatesler nişastasını atması için sıcak suda yıkanır ve elma gibi dilimlenir.
* Bol biberiye, sarımsak, tuz ve biraz zeytinyağının içinde bekletilir.
* Fırında bir saatten fazla pişirilir.
Neden Bu Tarif?
Aslında bu bir Ferzan Özpetek tarifi. Bir yerde şans eseri okumuştum ve çok hoşuma gitti bu basit tarif, denedim ve şunu gördüm: İşin sırrı bol biberiye ve çıtır çıtırlık! Ne özelliği var ki, fırında patates işte deyip de geçmeyin.
Benim Tavsiyem:
Dilimlenmiş patatesi bol biberiye, sarımsak, tuz ve zeytinyağının içinde çok uzun süre bekletiyorum. Örneğin o akşam yenecekse, sabahtan akşama kadar kalabilir bu karışımın içinde patatesler. Böylesi daha lezzetli oluyor.
AFİYET OLSUN!
Pazartesi, Temmuz 09, 2007
Tarator
Malzeme:
· Bayat ekmek içi
· Ceviz
· Sarımsak
· Sirke
· Zeytinyağı
· Tuz
Hazırlanışı:
· Cevizler havanda dövülür (ya da robottan geçirilir).
· Bayat ekmek içi suda ıslatılır. Fazla suyu gitsin diye elle sıkılır.
· Islatılmış ekmek içi ile dövülmüş cevizler havanda dövülür ya da bir tabakta püre presiyle iyice ezilir.
· Ceviz ekmek karışımına tuz, sirke, zeytinyağı ve dövülmüş sarımsak katılarak bir çatal yardımıyla iyice karıştırılır. Rahatça ekmeğe sürülebilecek koyu püre kıvamına gelmeli.
Benim Tavsiyem:
Miktar sizin için önemliyse, bir ekmek içine 110 – 120 gr ceviz kullanıyorum. Biraz fazla gibi gelebilir, ama tadı çok güzel oluyor. Tuz, sirke ve zeytinyağının miktarı zevkinize kalmış. Ama gene de sirkeyi çok aşırı miktarda kullanmamanızı tavsiye ederim. Taze ekmekle deneyin.
Afiyet Olsun!
· Bayat ekmek içi
· Ceviz
· Sarımsak
· Sirke
· Zeytinyağı
· Tuz
Hazırlanışı:
· Cevizler havanda dövülür (ya da robottan geçirilir).
· Bayat ekmek içi suda ıslatılır. Fazla suyu gitsin diye elle sıkılır.
· Islatılmış ekmek içi ile dövülmüş cevizler havanda dövülür ya da bir tabakta püre presiyle iyice ezilir.
· Ceviz ekmek karışımına tuz, sirke, zeytinyağı ve dövülmüş sarımsak katılarak bir çatal yardımıyla iyice karıştırılır. Rahatça ekmeğe sürülebilecek koyu püre kıvamına gelmeli.
Benim Tavsiyem:
Miktar sizin için önemliyse, bir ekmek içine 110 – 120 gr ceviz kullanıyorum. Biraz fazla gibi gelebilir, ama tadı çok güzel oluyor. Tuz, sirke ve zeytinyağının miktarı zevkinize kalmış. Ama gene de sirkeyi çok aşırı miktarda kullanmamanızı tavsiye ederim. Taze ekmekle deneyin.
Afiyet Olsun!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)